kazaklı hoca 3

Bu sabah bir garip uyandım, sanki hayatım baştan aşağıya değişecekmiş gibi hissediyordum. Günlük okula gitme hazırlıkları koşuşturması içinde sabahın bir körü içim nedense kıpır kıpırdı. Çantamı hazırlama zamanı geldiğinde ders programına bakmıştım. Son ders Matematik, öncesi Kimya, Edebiyat… İlk ders Fizik! Unutmuştum tamamen…. “Ben bittim!” Ne olacaktı… Nasıl bitecektim? Heyecandan ellerim titremeye başlamıştı ve okula gidene, derse girene kadar beynim bu sorularla allak bullaktı. En yakın arkadaşlarımla bile kafamın yoğunluğundan konuşamaz durumda, kaçamak cevaplar veren, bir idiot gibi ortalıkta dolaşıyordum. Ve işte zil çaldı…Kalbim gümbür gümbür çarpıyordu. Kapı açıldı ve…. O girdi içeri…. Allahım! Gözlerime inanamıyordum. – Günaydın çocuklar! – ?!! Daha önce hiç giymemiş olduğu gri, dar, boynunu tamamen saran balıkçı yakalı kalın bir kazak giymişti, altında gri dar mini eteği ve gri kalın çorapları… Ama daha da önemlisi benim için detayları tamamlayan kazağının üzerine giydiği bel hizasına gelen omuzundaki tüyleri yanağına kadar gelen tiftik siyah hırkası… Hep hayallerini kurduğum ve görmem imkansız dediğim bir fetiş kıyafeti ile karşımda idi. “Sen bittin!” …… Evet haklı idi…. Çözmüştü beni. Mırıldanarak : “Ben bittim!” diyebildim kendi kendime… Standart bir ders gibi başlamıştı, ama benim umurumda değildi ders, karşımdaki kadın beni bambaşka alemlere sürüklemişti. Her hareketini detayları ile inceliyor, gözümü ondan alamıyordum. Arada bir göz göze geliyorduk ve mayhoş bakışlar alıyordum ondan. Nerede ise bir rüyada olduğumu bile söyleyebilirim… Ta ki: – Gökhan Bey! Siz de derse katılmak istemez misiniz? – Efendim? Şey ben, zaten dinliyordum…. Buyrun…. – O zaman bize şu soruyu tahtada çözersiniz değil mi? – Tabii ki… Kürsüsünde oturuyordu… Soruyu almak için yanına gittim ve kitabı almak için elimi uzattığımda ustaca bir hareketle üzerindeki hırkalı kolunu elimin üzerine yerleştirdi ve sınıfa dönerek: – Bakalım Gökhan Bey yeteri kadar aramızda mıymış? Ne yağacağımı şaşırmış durumdaydım, kolu elimin üzerinde ve o tüyler ellerimin üzerinde kayıyordu. Gerçekten beynim tükenecek durumda idi… Böyle bir durumda iken elbette o soruyu çözemedim ve tüm sınıfın önünde: – Görüyorsunuz ki bazı arkadaşlar, ders içinde hayallerinden kendini alıkoyamayıp en kolay şeyleri bile yapamaz duruma geliyor… dedi. Hiç bu kadar aşağılanmamıştım. Büyük ihtimalle kıpkırmızı bir durumda: – Özür dilerim hocam, bir daha bunun olmasına izin vermeyeceğim, diyebilmiştim. Kitabını vermek üzere ona doğru yöneldim ve uzattım kitabı. Kitabı alırken bana fısıldayarak “Öğle tenefüsü bana geliyorsunuz!” dedi. – Peki hocam, diyerek itaat ettim. Yerime giderken beynimde kıvılcımlar çakıyordu. “Allahım yine mi?”

Bir cevap yazın